Yine geçmişte olduğu gibi, ortaokul ve liselerde başörtülü çocuk olmasın diye sendikalar eylem yapmaya başladı. Bizim bir İmam Hatip Kolejimiz var: Hala Sultan Koleji. Ama çok uzak yerlerden çocuklar burada eğitim alıyor, çünkü adada sadece bir tane var.
O zaman soruyorum: Bizim sorunumuz ne ki bu koleje köstek olmaya çalışıyoruz? Niye diyoruz: “Hayır, İlahiyat Kolejine ikinci bir program açılmasın, hükümet yıkılsın”?
Biz daha önce de merdiven altı yerlerde din dersleri verilmesin, Kur’an kursları açılmasın, her şey denetim altında olsun demedik mi? Milli Eğitim Bakanlığı çatısı altında olsun, kıymetli hocalarımızın denetimi altında çocuklarımıza verilsin ki gelecek nesillere doğru olarak dinimizi aktarsınlar.
Şimdi sendikalar çıkıyor, barikatlar kuruyor, İlahiyat Kolejine engel olmaya çalışıyor. Ama eğer merdiven altı eğitimler devam ederse, denetimsiz kişiler çocuklarımıza dini öğretiyorsa, biz ileride nasıl bir dinle yolumuza devam edeceğiz? Akademik eğitim almış, iyi yetişmiş hocalarımızın rehberliğinde mi, yoksa sokak köşelerinde kendini hoca ilan eden kişilerin elinde mi?
İşin ilginç yanı, sendikaların bu eylemleri tam da çocukların sınav haftasında yapması… Ben artık art niyet aramaya başladım. Bu yapılan eğitimimize sekte vurmak mı, yoksa gerçekten “daha iyi bir eğitim” için mücadele etmek mi? Bunun yolu çocuklarımızın eğitimini aksatarak mı mücadele etmek? Eğer bir şey savunulacaksa, bunun yeri çocukların sıraları değil, çözüm masasıdır.
Biz Müslüman bir ülkeyiz. Kendi dinimizi doğru bilmek zorundayız. Eğer çocuklarımıza aktaramazsak, ileride dinimizle yok olmaya mahkum oluruz.
Güneyi örnek alıyoruz; peki ama örneği doğru mu alıyoruz? Rum Yönetimi’nde dini lider Başpiskopos açılışlarda bizzat yer alır ve devlet başkanına elini öptürür, çocuklara haç dağıtır, Türk düşmanlığı aşılar. Biz ise tam tersini savunuyoruz: doğruyu öğretmek, merhameti, saygıyı, adaleti öğretmek. Bizim tarihimizde böyle bir şey görülmüş müdür? Biz böyle mi olmalıyız? İşimize geleni yapıp, işimize gelmeyeni karalayarak bir yere varamayız. Bizim geleneğimizde dini ve siyaseti birbirine karıştırmamak vardır. Ama doğru olanı görmek, gerekli dersleri almak ayrı bir şeydir.
O zaman şu soruyu kendimize sormalıyız: Niye hâlâ Milli Eğitim Bakanlığı çatısı altında, liyakatli hocalarımızın gözetiminde verilen din derslerini kabul edemiyoruz? Niye bu kadar direniyoruz? İlahiyat eğitimi bilimle, fizik ve kimya ile iç içe olabilir. Bu çocuklarımızın geleceğine zarar mı verir? Aksine güç katar, ufuk açar.
Sendikalar, yasaklamaya çalışmak yerine düşünmeli: Bu okullar gerçekten kime zarar veriyor? Ve asıl tehlike nereden geliyor? Çünkü biz kendi dinimizi, kendi hocalarımızdan öğrenmezsek, kendi kültürümüzü, örfümüzü, geleneklerimizi kaybederiz. Ve bunu hiçbirimiz istemeyiz.
Yeter ki birbirimizi dinleyelim, ortak akılla çözelim ve çocuklarımızın geleceğini ideolojik kavgaların kurbanı yapmayalım.





