Genelde önce yazımın başlığını belirler, sonra yazımı yazarım. Aksi halde, başlık ne olacak, düşüncesi dikkatimi böler. ‘ Yanlış yargı da, yargısız infazdır…’ başlığının özünü düşüncemde şekillendirdim, ama, sıra sınırlı sayıda kelimeyle anlatmaya gelince zorlandım.
Her fırsatta YARGISIZ İNFAZA KARŞIYIM, diye yazarım.
Haber hakkına, insanın önünde değer vermem.
Yargı sürecinde çok yaşarız. Tutuklanıp mahkeme çıkan kişi, anında sosyal medyada yargısız infaz edilir. Çünkü hedef daha çok tık almak.
Ertesi gün de geleneksel medya da genellikle o kervan katılır. Tutuklunun masumiyeti ortaya çıksa da sosyal medyada, her ismi yazıldığında bizim medya haberleri karşılarına çıkar.
Hatta internet ortamından kaldırmak için para isteyenler bile var.
***
Yargısız infaza karşı olduğum kadar hatta daha fazlasıyla hatalı, adil olmayan mahkeme kararıyla mahkumiyete, infaza da karşıyım.
Dünya yargı tarihinde hatalı karar örnekleri az değildir. İdam kararının kaldırılmasının nedenlerinden biri, hatalı kararın uygulama sonrasında geri dönüşün olmaması.
Hatalı ya da kamu vicdanıyla örtüşmeyen kararla mahkumiyetin, insan haklarına ciddi saldırıdır.
Faruk Erem’in BİR CEZA AVUKATININ ANILARI kitabında hatalı yargı kararlarının örnekleri var.
Okumayan hukuk dünyamızda isimlere, özellikle yargıçlara salık veririm.
Bu duyarlılığımla çok sayıda kritik davada, yasal sınırlarımı daha da önemlisi yargıyı korumak için yazılar yazdım.
Yazılarım nedeniyle gün geldi, yargı sistemimizin tepesindeki isimlerle bir araya gelip konuştum. Genelde de yaklaşımlarımda haklı olduğum benimsendi.
Hukuk dünyamızda kalıcı iz bırakan rahmetli Oktay Feridun’un hukukla, yargı konularına yaptığım yorumlarla ilgili güzel sözleri, benim için ödül niteliğindeydi.
***
Geçtiğimiz günlerde yazımda söz adalete geldiğinde şunları yazmıştım:
‘Toplumumuzda adaleti, daha doğrusu kendi adaletini, nalıncı keseri gibi kendisi için kullananlar çok…
O zaman adaletin kestiği elin takdiminde, eli kesen adalet mi, yoksa adalet görüntüsü altında güç sahiplerinin korkusuzca hamlesi mi?’
***
Yargıda, istinaf aşamasında Fatih Gazioğlu davası var.
Dava içeriği, ya da Fatih Gazioğlu’nun Lefkoşa Ağır Ceza Mahkemesinde 30 yıl hapse mahkum edildiği suçlamayı, insan duymak bile istemez.
İddia o ki Fatif Gazioğlu, 2009 – 2016 yılları arasında, 3 yaşından 10 yaşına kadar, otizm tanısı konulan oğluna cinsel tacizde bulunmuş…
Yedi yıl babanın tırnak içinde, ‘Sapıklığını’, eşi, evdeki görevliler dahil, kimse, fark etmemiş. 2016’da eşinden boşanınca konu gündeme gelmiş, herkes, ‘suskunluğu bozup’ ‘bildiklerini’ birleştirmiş.
Fatif Gazioğlu, boşandıktan sonra da yurt dışına gidip geldi. Hakkında böyle bir şikayet olduğunu duyduktan sonra, polise de savcılığa da gitmiş. Tabii ki iddiayı kesinlikle reddetti.
1 Aralık 2020’de adaya giriş yaparken tutuklandı. Beş yıl süren tutukluluğuyla birlikte yargılandı. Kimse babanın çocuğuna tacizde bulunduğunu gördüğünü ifade etmemiş.
31 Temmuz 2025’te Fatih Gazioğlu’nun suçlu bulunduğunu belirtti, mahkeme. 14 Ağustos 2025’te de 30 yıl hapis kararı açıklandı.
***
Bu satırları kimseyi suçlamak için yazmadım.
Davanın içinde çocuk var diye, mahkeme salonunun kapısı kapatıldı. Dışarıya çıkanlar sınırlı. Ancak konuya azıcık ilgi duyanlar, yargının çok zor bir sınavla karşı olduğunu söylüyor. Kısacası, kamu vicdanı ile mahkemenin 30 yıllık hapis cezası asla örtüşmüyor.
***
Fatif Gazioğlu, 5 yıl tutuklu olarak yargılandı. Beş yıl sonra mahkeme beraat dese, beş yılın hesabını kim verecekti. Suçlu bulup ceza verme noktasına gelinince de ne derece eksiksiz kanıtlandığını bilmediğimiz suçlamanın cezası, 5-6 yıl olamazdı. İster istemez, insanın aklından bunlar geçiyor.
***
Siyasi bir dava olsa takip ve tepkiler farklı olurdu. Ancak siyasi olmayan bu dava, toz kondurmak istemediğimiz yargı için tarihi bir sınavdır.
Yargı, son sözünü söylemedi. Umarım, geri dönülecek bir hata varsa, yargımız dönüş yolu bulacaktır.
Suçlu olan cezasını çeksin… Ama suçsuz olanın cezalandırılması BÜYÜK GÜNAH olur.
YARGIYA GÜVENİYORUM, YARGIYA DUYDUĞUM GÜVENİN YARALANMASINI İSTEMİYORUM.





