1. Haberler
  2. Kıbrıs
  3. Su gaibe aktı, büyük başlar baktı

Su gaibe aktı, büyük başlar baktı

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Kurak ve çorak Kıbrıs’ımıza, Tanrı, azıcık yağmur bereketiyle bol su verir.
Sular şehir betonarmesinde birikir, yetersiz kanalizasyona dolar, mazgallardan taşar, işgalle daraltılmış derelere akacak yol arar, derelerden caddeleri aşar sel olur!

Trafik felç, ulaşım iptal, okullar tatil, araçlar ziyan, yaşam ambale olur.

Evleri, odaları, mesken alanlarını, yolları, park yerlerini su basar, eşyalar ve araçlar kullanılmaz, milli servet heder olur.

Su kutsaldır, işgal edilen topraklarını yalaya süpüre yolunu bulur ve ana kaynağına doğru milim şaşmadan yol alır. Mesarya’da tıplanır, suyun uygun bir yerde biriktirilebileceği topoğrafik çalışmalar yapılmadığı için, oradan da heba olur gider, denizin tuzlu suyuna karışır.

Su tren gibi rayında gaibe gider, insanlık trene bakan büyükbaş gibi sükunetle suyun akarak kayboluşunu izler.

Dönem sonu çiftçi kuraklık parası alır. Bahar sonu kullanım suyu azalır, susuzluk çekilir, faturalar ve fiyatlar şişer.
Suyun yolculuğu, eski yolunu yara aça, otomobillerle, trenlerle denize kadar sürüklenir.
Sonra su gider vapura biner, suyun kaldırma kuvvetini dener.

Kimi susuzluktan, kimi açlıktan bir taşıta biner gider.
Terk eder bu adayı, tıpkı en çok ihtiyacımız olan su gibi.
Su gibi aziz ol evladım, der, yaşlı bir nene.
Kutsar, suya muhtaç kulu, su yolunu açar boşa gider.

Sonra bir damlacık su, karıştığı ummanlarq şöyle der “Ne yolculuk ama..” ve devam eder yolculuk hikayesine.
Yola çıktıkları köyü bile hatırlamıyordu çoğu. Sadece her şeyi geride bırakıp, geçmişi unutmak için yoldaydılar.

Sağa sola savrulurlar. Sağ sol demişken iki kelam da yönlere edeyim.
Sen sağcısın ben solcu. Sen hükümetçisin ben halkçı. Sen bayrakçısın ben insancı.
Sen güçlüsün ben inatçı. Ben inançlıyım sen aylakçı. Güçle inancı halktan yana birleştirsek ne ne var yani haytacı.

Birbiriyle aynı yolculuğa katlamaktan başka çaresi olmayanlardanız oysa.
Ne idiği belirsiz bir taşıtın odalarında, sağa sola yığılmış taşıma değirmen suyuyla yol alıyoruz işte.

Yığılmış hasır torbalar içinde kurutulmuş molohiyanın boğucu yoğun kokusu. Kurutulmuş, beş ilmek örülmüş sarımsak yığınlarının nefesi kesişi.

Köşede, dringa, ağzına kadar içme suyu dolu bir su testisi. Ağzı, renkli boncuklarla, çeyrek altınlarla işlemeli ipek bir mendil. Bu yolculuğa eşlik eden dört yüz insan, 50 yüzsüz insan, nasıl yetecek yolculuk boyu bir resti su, gel de inan.

Harup (keçi boynuzu) hurma, buğday çuvalları. Naylon poşete bastırılmış samarellla ve pastırma kangallarının burun direklerini kırışı.

Bir kasa, mevsimi geçmiş, kışı bulmuş, çürümüş verigo üzüm. Ezim ezim ezilmiş ve erimiş, her yanı sarmış çilek kokusu.
Yarılmış narlardan sızan şerbete üşüşen kara sinek vızıltısı.
Ve daha sayamayacağım bir çok çeşit yem yiyecek ve erzakla yola koyulmuşlardı.

Eşyaların arasında, gizlenmeye çalışılmış, fakat seçilir bir halde göze çarpan. İri, paslı metal bir sandık.
Onca hayati yükümüz yetmiyormuş gibi, çok ağır demir kutunun üstünde, nerdeyse metal kutudan büyük bir asma kilit vardı. Üstelik kilit açılamaz bir biçimde kutudan daha paslı ve eskiydi.
Seçmen sandığı bu, diyordu görenler.

Bu ne sıkıntılı bir yolculuk, bunlar ne acayip yolculardı. Ne vardı o kutunun içinde.
Sanırım o gizemli metal kutu, bu yolculuğun sırlarının kayıtlı olduğu kara kutuydu ve anahtarı da kayıptı.

Sadece uçaklarda olmaz mıydı bu kara kutular?
50’den fazla yaşlı güçsüz öküzün çektiği bu gacırdayan kağnıda ne arıyordu?

Bakmayın adının Kara kutu olduğuna, kara kutular fosfor turuncu rengindedir oysa.
Kara haber verdiğindendir adının karaya çalışı.

Bu yolculukta kimi sebepsizce ölüp gidiyor, kimi dağ başında kervandan ayrılıyordu. Gidene ölene üzülmeyin, hangi birine üzüleceksin.
Gelene, doğana üzül ki bu kadar kahrı kim nasıl çekip bitirecek şimdi…

…Aaaa bak sen şu işe, sudan selden bahsederken nerelere gelmişiz. Sudan sebeplerle, sadece benim yazarlık kafam değil, memleket ne hale gelmiş.

Su, bir tren gibi rayında gaibe gider, insanlık, trene bakan büyükbaş gibi sükunetle suyun akarak kayboluşunu izler.
Sonra bahar gelir, çiçekler açar, yaz gelir her yer kurur, susuzluk başlar.

Herkes kara kuyuyu sorar, yine saklanmıştır kara bahtımızın kara yazgısının seçkin kuyusu, pardon, kutusu.

Su gaibe aktı, büyük başlar baktı
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.
Bizi Takip Edin
Bize Katılın