2 ayda Meclis başkanını zar zor seçen bu memleketciğin (özellikle –cik ekiyle kavramı küçültmedim, küçümsettim) tam anlamıyla çakma bir muhalefeti var, hatta o kadar boş beleşler ki sadece ve sadece lafazanlıkta uzmanlaşmışlar!
Neymiş efendim, birkaç mühür usulüne uygun vurulmamışmış!
O birkaç mühürü usulüne uygun şekilde kasten vurmayarak memleketi dünyaya rezil etme yolunu açan birkaç utanmazlık, yüzsüzlük abidesini de boş geçmemek lazım, orası da ayrı bir mesele…!
Amma ve lakin, bizim çakma muhalefet, dünya resmen başımıza yıkılırken softa şaşırtmasıyla gündemin gerçeklerini saptırıyor!
Nasıl mı, izah edelim!
Örneğin hükümet hemen bütün resmi harçlara ve vergilere Temmuz ayında yüzde 85 zam yaptı, bunu ancak vergilerinizi ödemeye gittiğinizde öğreniyorsunuz, karşınıza fahişten öte vergiler çıkıyor, söylenen rakamlara şok oluyorsunuz!
Başta CTP, bütün muhalefet bunun bal gibi farkındaydı ve bu fahiş zamlara tepki olarak gık bile demedi, olası bir erken seçimde UBP’nin ektiğini “ne yapalım, UBP ekmiş bulundu, biz de biçiyoruz” diyerek, ortak günahlarını yine UBP iktidarına yıkma yolunu seçeceklerdi!
Piyasada akıl almaz bir vurgun düzeni var, resmen kör tuttuğuna tecavüz ediyor, bazı marketler milleti kazıklayabildiği kadar kazıklıyor, millet gidip Rum tarafından alışveriş ediyor, nerdeyse yarı yarıya karlı çıkıyor, milletin cebindeki paranın yarısı karşı tarafa akıyor, artık marketlerde tek bir Rum müşteri bile görmez olduk, buna ne muhalefet ses çıkarıyor, ne de iktidar!
Ana muhalefet olarak CTP’de durumlar gerçekten çok mühim, bir yarısı zoraki genel başkanları Tufan Erhürman’ın elinden bir an önce kurtulmak istiyor, öteki yarısı ne yapıp edelim de Cumhurbaşkanı seçtirelim, orada da kendisinden nemalanırız derdinde, nasılsa Cumhurbaşkanlığı her seçilenin kendi çevresindekilere menfaat dağıtma kurumu gibi görülüyor…
Zaten baktığınızda, ki aynısını en az on sene önce ve daha öncesinde de defalarca söyleyip yazdım, bu memleketin Cumhurbaşkanlığı makamı boş işler makamıdır, zamanında Denktaş’ın siyasi ömrünü uzatmak için icat edildi, sonrasında Cumhurbaşkanı güya görüşmeci rolünü üstlendi, ancak son 20 senede toplasanız Kıbrıs sorunu ile ilgili belki de bir ay bile mesai yapılmadı, Denktaş’ın ölümünden sonra derhal başkanlık veya yarı başkanlık sistemine geçilmeli ve ülkedeki siyasi kaos ortamı ve işlevsiz Cumhurbaşkanlığı makamı ortadan kaldırılmalıydı, adam gibi işlevleri olan, makamların olabildiğince partizanlıktan arındırıldığı bir devlet sistemi kurulmalıydı.
Ancak mevcut siyasi kaostan hem iktidara geçen, hem de muhalefette kalan beslendiği için bu düzen her iki taraf tarafından da devam ettirildi, memleketteki tüm siyasi oluşumlar ne kadar ikiyüzlü ve ikircikli olduklarını her fırsatta gösterdiler.
Örneğin bugün muhalefette olan ve lafazanlıktan başka bir derdi olmayan, bol bol sosyal medya kalemşörlüğü yapan ve sırf bu şekilde muhalefet yaptığı için devletten maaş çeken CTP kanadı…Daha düne kadar AKP iktidarıyla kanlı bıçaklıydılar, Cumhurbaşkanlığı seçimi ufukta görülünce, hadi buzları biraz eritelim dediler, AKP iktidarına mavi boncuk atmaya başladılar, diğer taraftan da CHP ile karşılıklı göbek dansı yapmaya başladılar, nasılsa müdahale benden tarafsa sorun yok, benden yana değilse ku kaka, ama biz işimizi garanti yapalım, iki tarafı da kafalayalım…
CHP de sanki Türkiye’de yaşanan rezaletleri mamur etti, adam gibi muhalefet sergiledi, bir de Kıbrıs’ta CTP üzerinden AKP ile kozlarını paylaşmaya, “kendi adayını” çıkarmaya ve seçime müdahil olmaya hevesleniyor!
Değil mi ya, alemin akıllısı siz, alemin ahmağı da sizin maskaralıklarınızı, entrikalarınızı, rezilliklerinizi görmeyeceğini sandığınız millet!
Böyle muhalefeti nenem de yapar, hem da daha alasını yapar!
Siz koltuk uğruna alicengiz oyunlarını sürdüre durun, bakın burnumuzun dibinde neler oluyor;
Kapılar ardında göbek dansını bazen gizli gizli, bazen açık açık sürdürdüğünüz, sizi masada asla adam yerine koymayıp, sadece figüran olarak gören o Rum tarafı da NATO’ya kapılarını sonuna kadar açmış, NATO ülkelerine verdiği askeri üslerle, yaptığı askeri tatbikatlarla güney Kıbrıs’ı hızla adı konulmamış bir NATO üssüne doğru evriltiyor…
Amerikan gemileri güney Kıbrıs sahillerinde fink atıyor, Limasol’da belki de Doğu Akdeniz’in en büyük askeri helikopter üssü inşa ediliyor, Amerika Rumlara “Rus silahlarını Ukrayna’ya verin, biz sizi modern Amerikan silahlarıyla donatalım” diyor, Fransız savaş uçakları füze yüklü olarak sınırlarımızda vızır vızır uçabiliyor, İtalyan füzeleri Trodos dağlarını bir boydan öteki boya kaplıyor, Rus füzeleri ve tankları hak getire, İngilizler zaten 146 senedir bizimle birlikte, artık komşu değil vatandaş olduk!
İktidar durumun kısmen farkında, Türkiye’ye güvenerek arada bir adadaki gidişata karşı mırın kırın ediyor ama muhalefet olarak bu konuda hiçbirinizin ağzınızı bıçak açmıyor, Rum tarafına tek kelime etmiyorsunuz, nedir yediğiniz halt, sizinle barış, anlaşma böyle mi olacak, adayı resmen barut fıçısına döndürüyorsunuz demiyorsunuz!
Sanki bir olay patlak verirse, düşman kurşunu ve bombaları başımıza yağarken adres soracak ve muhalefette olanları ayıracakmış gibi!!!
Eskiden, özellikle Denktaş’ın memlekette nerdeyse tek başına bir diktatörlük kurduğu ve kendisine karşı çıkan herkesi vatan haini, Rumcu ilan ettiği dönemlerde sırf koltuk koltuk uğruna siyaseten üretilen kafatasçı söylemlere, partizanca uygulamalara, siyasi çeteciliğe muhalefet olarak karşı çıkıyordunuz diye (ki haklıydınız) halkın belli bir kesiminden size bir sempati oluştu, siz de o sempatiyi kullanarak Meclis’te kendinize bir yer buldunuz, ama her iktidara geldiğiniz kafatascılığın, partizanlığın, siyasi çeteciliğin Allah’ını siz yaptınız, hatta kitabını yazdınız, sol gösterip sağ vurmakta ne kadar başarılı olduğunuzu, bir taraftan AKP iktidarına verip veriştirirken koltuk ve menfaat söz konusu olunca anında 180 derece nasıl çark edebildiğinizi defalarca gösterdiniz, her iktidara geldiğinizde halkın sorunlarını değil, kendi egolarınızı tatmin ettiniz, şimdi de aynı filmi çeviriyorsunuz!
Anda arada bir muhalefet olarak aranızda kendi egosunu tatmin yerine halkın, memleketin ihtiyaçlarına odaklananlar da oldu, ama genelde istisnalar kaideyi asla bozmadı!
İki adım ötemizde tam 14 yıldır kesintisiz süren bir savaşlar silsilesi yaşanıyor, bu savaşlarda en az yarısı çocuk, milyondan fazla insan evladı katledildi, bütün bunların tek sebebi Amerikan emperyalizmiydi, Amerikan emperyalizmine, uzantısı pkk terörizmine karşı ağzınızı açıp tek kelime etmediniz, ki birkaç hafta önce emperyalizm uzantılı terörün masum insanları nasıl hedef gözetmeden katlettiğini TUSAŞ saldırısında bir kez daha gördük, yine tek kelime etmediniz…
Bizim küçücük memleket resmen dingonun ahırına döndü, giren çıkan ne idüğü belirsizin haddi hesabı yok, memleket rüyamızda görmeyeceğimiz türden suçların ve suç çetelerinin merkezi oldu, cezaevleri ağzına kadar tıkabasa doldu, mahkemelerdeki suç dosyaları dağ oldu, sahte diplomalar havada uçuştu ve muhtemelen de halen uçuşuyor, memleketteki tüm kurum ve kuruluşlar tepeden tırnağa çeteleşti, ahlaksızlık ve sahtekarlık memleketin her tarafından tel tel dökülüyor, tarikatlar sessiz ve derinden örümcek ağlarını örüyor, yine ağzınızı açıp da tek kelime etmiyorsunuz, edemiyorsunuz, etseniz bile dostlar alışverişte görsün modunda ediyorsunuz, çünkü siz de bu düzenbazlar düzeninin başrol oyuncusu olarak ortağısınız!
Neymiş ama, tam bir garagözlük sürecine döndürülen Meclis başkanlığı seçiminde birkaç pusulaya çift mühür vurulmuş!
Vay be, bunca rezalet ortada dururken üç dandik mühür ne büyük meseleymiş ama!
Çift mühür için muhalefetin haftalardır kopardığı yaygaranın urubunu yukarda bahsettiğim konulardan bir teki için koparsalardı, amenna diyecektim!
İktidara gelince, düpedüz üçüncü dünya savaş tamtamları çalarken ve memleketin her köşesinde, her sektöründe akıl almaz bir vurgun, sahtekarlık ve hırsızlık düzeni hüküm sürerken, okulların yüzde sekseni en ufak bir depremde yıkılma tehlikesiyle karşı karşıyayken, yollar sokaklar artık ne idüğü belirsizlerden yürünmez hale gelmişken, memur kesimi hariç, özel sektör çalışanları inim inim inlerken, sağlık sistemi feci şekilde can çekişirken, trafik tam bir kaosa dönüşmüşken ve bir avuç polis yollarda düzeni sağlamaya çalışırken, siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz!
Siz iktidarsınız, bilmiyorsanız veya unuttuysanız bir zahmet hatırlayın!
İktidar olarak da siz devletsiniz, unuttuysanız bunu da bir zahmet hatırlayın!
İktidarsanız, iktidar gibi iktidar olacaksınız, devlete ve millete sahip çıkacaksınız, lafla peynir gemisini yürütmek, üç tane sahtekarın, geri zekalının, menfaat düşkününün, hırs küpünün, vurguncunun, cebinde üç kuruş para var diye siyasileri çantada keklik gören düzenbazların keyfini nasıl ederim diye uğraşmayacaksınız!
Eğer bu memleket hırsızların, sahtekarların, çetelerin, uyuşturucu kaçakçılarının, kumar mafyasının, piyasa vurguncularının merkezi haline gelmişse, devletin gücünü göstermediğiniz için bunda sizin de doğrudan payınız vardır!
Lafla peynir gemisinin yürümeyeceği sayısız kez ispatlandı!
Habure vergilere zam yapıp, sıradan vatandaşın cebinden alıp, memurun cebine tıkmakla, memur cenneti yaratmakla, saçma sapan bir vergi düzeniyle, kör tuttuğuna tecavüz eder misali bir maliye düzeniyle ekonomiyi veya bütçeyi de doğrultamazsınız!
Bunun bu yöntemlerle imkan ve ihtimali yoktur.
Ülkeye mali disiplin getirip, özellikle merkez bankası gibi çalışarak para toplayan ama vergi vermeye gelince her türlü sahtekarlıkla vergi kaçıran sektörlerin tepesine çöküp, elde ettikleri haksız kazançların vergisini çatır çatır alacaksınız, ancak o zaman değil bir bütçe, elli tane bütçe denkleştirirsiniz!
Ulusal güvenlik açısından tel tel dökülüyoruz, şu an itibarıyle polis hem teknik altyapı, hem de personel açısından yetersiz, suç çeteleri ve suçlular polisin değil bir adım, adımlarca ötesinde gidiyor, polis ancak buzdağının ucundakileri yakalayabiliyor, uyuşturucu, kara para, insan kaçakçılığı ve diğer envai tür suçlar memleketin her yerinden fışkırıyor, nüfus ve suç patlaması yaşanan bu ufacık toprak parçasında polis hala on, hatta yirmi sene önceki imkanlarla mücadele etmeye uğraşıyor…
Derhal polisin gerek hukuki, gerek teknik, gerekse personel eksiklikleri giderilmelidir ve polise suç daha ortaya çıkmadan suçu ve suçluyu ortadan kaldırma imkanı sağlanmalıdır.
Uluslar arası güvenlik açısından Kıbrıs Türkü’nün tüm güvenlik yükü Türkiye’nin omuzlarına bırakılmış durumdadır.
Böyle bir saçmalık olamaz!
Elbette Türkiye uluslar arası güvenliğimizi sağlama konusunda her zaman yanıbaşımızdadır ama bizim de gerek Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı’nın gerekse Sivil Savunma’nın altyapısını gerek personel, gerekse teknik altyapı olarak asgari düzeyde ve hatta asgari düzeyin bile altında değil, olması gereken en üst düzeyde tutmamız bir mecburiyettir…
6 Şubat depreminde yaşadığımız, yüreklerimizi ve ruhumuzu ezim ezim ezen, bizi yaşadığımıza bile pişman eden felaket, belli ki bize yeterince ders olmamış, yeterince akıl koymamışız!
Türkiye gibi Kıbrıs da bir deprem ülkesi, ahmağa yatmanın hiç kimseye faydası yok!
Bir tarafta doğal tehditler, diğer tarafta insan kaynaklı olan, özellikle de Rum tarafında, yanı başımızda, bir savaş canavarı yerleşip kökleşirken, bir an önce gerek Sivil Savunma sistemimizin altyapısını ve personel ihtiyacını gidermeli, geliştirmeli, eş zamanlı olarak da GKK’nın uluslar arası savunma gücünün teknik ve personel bakımından artırılması için gerekli planlamalar ve uygulamalar yapılmalıdır.
Farkında mısınız, bilmiyorum ama ben yine de bir kez daha yazayım: Doğu Akdeniz ülkelerini sırayla kasıp kavuran ve adına Arap Baharı dedikleri felaket süreci bizi teğet geçti, şimdi ise İsrail-Arap savaşı sürüyor, Türkiye’nin bu savaşın içine çekilmesi durumunda, ki Türkiye’deki iktidar bu savaşta sırf tarih boyunca düşmanımız olan, bize elinden gelen kötülüğü yapan Arap tarafını desteklediği için bu göz ardı edilmeyecek bir olasılıktır ve bu savaşın yansımalarının doğrudan veya dolaylı olarak Kıbrıs’a da uzanmayacağının hiçbir garantisi yoktur…
Böyle bir durumda, Türkiye bir NATO ülkesi olsa bile, İsrail ve destekçisi emperyalistlerin çıkarları karşısında NATO üyesi olmanın Türkiye’ye hiçbir faydası olmayacağı gibi, AKP iktidarının o çok sevdalısı olduğu, kraldan çok kralcı kesilerek desteklemeye çalıştığı Araplar da, söz konusu olan Türk düşmanlığı olduğunda, bizi yine çatır çatır arkamızdan vuracaklar, tarih bir kez daha tekerrür edecektir…
Böyle bir durumda, Türkün Türkten, kısacası, bizim bizden başka dostumuz olmadığı gerçeği ile bir kez daha acı ve feci şekilde yüzleşmek zorunda kalacağız, ve belki de 63-74 döneminde ödediklerimizden çok daha büyük bedeller ödeyeceğiz…
Siz Meclis’te üç tane mühür müsveddesi geçerli miydi, geçersiz miydi ayaklarıyla haftalarca saçmalarken, dünya başka türlü dönüyor, artık savaş teknolojileri öyle çakaralmaz silahlarla filan yapılmıyor, çağdaş silahlar tepenize indiğinde farkına bile varmadan moleküllerinize ayrılıyorsunuz, toz duman oluyorsunuz, değil saatler veya günler, saniyeler içinde bir memleket yerle bir olabiliyor, kimse de arkanızdan gözyaşı dökmüyor…
Yine siz Meclis’te saçmalarken bu memlekette bir günde altı tane, birbiri ardına hafif-orta şiddette deprem yaşandı ve bunun arkasının da er ya da geç geleceğini hepimiz biliyoruz!
Bazı okullar resmen kumdan kale durumunda, gündüz vakti çocukların okulda olduğu bir anda orta şiddette bir deprem yaşanırsa, bu okulların depremin etki alanında olması durumunda, tehlikeli binaların olduğu yerlerde prefabrik sınıf uygulamasına geçilmiş olsa da, felaketler yaşanması göz ardı edilemeyecek bir olasılıkdır.
Artık saçmalamaktan vazgeçin, memleketin ve dünyanın gerçeklerine dönün, her şeyin tadının, tuzunun fazlasıyla kaçtığı bir zamanda ve ortamda bazı şeylerin hiç mi hiç şakası yoktur!
Aklınızı başınıza toplayın, toplamazsanız eninde sonunda feci şekilde, kafanızı eze eze toplatırlar, o zaman da iş işten geçmiş olur!