Yakın Doğu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Arş.Gör. Erdi Şafak “Uluslararası Hukuk ve Fırat Kalkanı Harekâtı” Konusunu Güncel Hukuk Dergisi Şubat Sayısına Değerlendirdi.
Yakın Doğu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Arş. Gör. Erdi Şafak’ın “Uluslararası Hukuk ve Fırat Kalkanı Harekâtı” isimli makalesi Güncel Hukuk dergisinde yayınlandı.
Yakın Doğu Üniversitesi Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğünden yapılan açıklamada, makalede uluslararası hukuk bağlamında, Fırat Kalkanı ile ilgili Türkiye’nin tezlerine yer verildiği bildirildi.
Fırat Kalkanı Harekâtıyla İlgili Olarak Üç Tez Olduğu Söylenebilir; Meşru Savunma Hakkı, İnsani Müdahale, Güvenli Bölge Oluşturma.
Şafak yazısında şu konulara değindi; “Suriye’de 2011’den bu zamana yaşanan gelişmeler Türkiye ve bölge güvenliğinin geleceğini olumsuz yönde etkilenmekte ve bu olumsuzluklar karşında Türkiye, birtakım tedbirler alma yoluna girişmektedir. Türkiye’nin Suriye krizi ile ilgili yaşamış olduğu olumsuz gelişmelerden en önemlisi, ilk olarak sığınmacı krizi olarak değerlendirilebilir. Bir diğer olumsuz etkilenme ise, Suriye’nin özelikle kuzeyinde otoritesini kaybetmesi neticesinde gelişen terör faaliyetleridir. Türkiye, bölgesel güvenliğini sağlama açısından 24 Ağustos 2016 tarihinde, Suriye’nin kuzeyine yönelik “Fırat Kalkanı Operasyonu” adı altında askeri bir harekât başlatmıştır. Harekât ile ilgili ilk değerlendirme, Türkiye’nin meşru savunma hakkı çerçevesinde, harekâtın gerçekleştirildiği yönünde olmuştur ancak, uluslararası hukuk açısından konu tam olarak değerlendirilmemiştir.
Uluslararası Hukuk ve Kuvvet Kullanma
“Günümüz uluslararası düzeninin temel hukuki çerçevesini, BM Şartı, BM Genel Kurulunun 4 Kasım 1970 tarihli ve A/2652 (XXV) sayılı, “Devletlerarasında Dostça İlişkiler ve İşbirliğine Dair Uluslararası Hukuk İlkeleri Bildirisi” ile yine BM Genel Kurulunun 14 Aralık 1974 tarihli ve A/3314 (XXIX) sayılı, “Saldırının Tanımı” kararı oluşturmaktadır. BM Genel Kurulu kararları kural olarak hukuki bağlayıcılığı olmayan kararlardır. Buna karşılık değinilen iki karar, uluslararası örf ve adet hukuku olarak, uluslararası hukukun temel kurallarını içermektedir.”
“BM Antlaşması, BM üyesi devletlerin sorumluluklarını ve haklarını içeren bazı kurallar içermektedir. BM Şartına göre, tüm BM üyesi devletler, uluslararası uyuşmazlıklarını, uluslararası barışı, güvenliği ve adaleti tehlikeye düşürmeyecek şekilde, barışçı yöntemlerle çözümlemekle yükümlüdürler. Bütün BM üyesi devletler, uluslararası ilişkilerinde, herhangi bir devletin ülke bütünlüğüne, siyasi bağımsızlığına karşı yahut BM’nin amaçlarına aykırı herhangi bir şekilde güç kullanma tehdidinde bulunmaktan veya güç kullanmaktan kaçınırlar. Buna karşılık, BM şartındaki hiçbir hüküm, bir BM üyesi devlete karşı silahlı saldırının meydana gelmesi durumunda, BM Güvenlik Konseyi uluslararası barış ve güvenliğin sürdürülebilmesi için gerekli önlemleri alıncaya kadar, tek başına veya ortaklaşa kendini savunma doğal hakkına halel getirmez”.
Meşru Savunma, İnsani Müdahale ve Güvenli Bölge Oluşturulması Konularında “Fırat Kalkanı Harekâtı”
Kuvvet kullanma yasağına ayrıksılık oluşturan durumlardan ilki, her devlette doğal olarak var olan “meşru savunma” hakkıdır.BM Antlaşmasının 51.maddesinde, yazılı hukuk kuralı haline getirilen meşru savunma hakkına başvurabilmek için şu koşulların yerine getirilmiş olması gerekir; i) bir saldırı olmalıdır, ii) saldırı silahlı olmalıdır, iii) saldırı BM üyesi bir devlete karşı yapılmış olmalıdır, iv) saldırı uluslararası hukuka aykırı olmalıdır. Fırat Kalkanı Harekâtı’nı meşru savunma hakkı çerçevesinde değerlendirebilmemizin ilk şartı olan silahlı saldırının gerçekleşmiş olması, harekâtın başlangıç noktasını oluşturmaktadır. Bu çerçevede harekatı meşru savunma hakkı çerçevesinde değerlendirebilmemiz mümkündür.
İnsani müdahale kavramı uluslararası hukukun en tartışmalı kavramlarından biri olmuştur. Ancak özellikle Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO),’nün Kosova’ya müdahalesiyle birlikte tartışma daha da önem kazanmıştır.Günümüz uluslararası hukukunda devletlerin kendi halkına yahut kendi içinde yaşayan azınlık – ulusal grubuna karşı gerçekleştirdiği ağır insani haklar ihlallerini engellemek veya durdurmak amacıyla yapılan müdahale insani müdahale olarak nitelendirilmektedir. Bu noktada Türkiye’nin gerçekleştirmiş olduğu harekâtı meşru savunma hakkı ile birlikte insani müdahale olarak nitelendirmek de mümkün olabilmektedir. Zira Suriye’de yaşanan ağır insan hakları ihlalleri, Suriye Devletinin bu ihlaller karşısında gerekli önlemleri alamamasının ötesinde, kendi halkına karşı kuvvet kullanması insani müdahaleyi gerekli kılmaktadır.
“Güvenli Bölge” oluşturulması planı, “Fırat Kalkanı” harekâtının en tartışmalı konusudur. Güvenli Bölge oluşturulması suretiyle Suriye’den Türkiye’ye gelmek isteyen kişilerin Türkiye sınırına yakın bir Suriye bölgesine yerleştirilmesi ve koruma altına alınması ve bölgenin terör örgütlerinden temizlenmesi planlanmaktadır.Sığınma arayan Suriyelilerin sayısının her geçen gün artması ve terör eylemlerinin sürekliliği incelendiğinde belirli bir makul yanı olan Güvenli Bölge’nin oluşturulması bazı şartlar çerçevesinde mümkün olabilmektedir. Bu şartlardan ilki Güvenli Bölge oluşturulması için Suriye devletinin rızasının olması gerekmektedir. İkinci şart olarak bölgenin Güvenlik Konseyinin bağlayıcı bir kararı ile gerçekleştirilmiş olması gerekmektedir. Türkiye’nin tek taraflı bir karar sonucu Suriye topraklarında Güvenli Bölge oluşturması, ilerleyen dönemde Suriye ile daha büyük krizlerin yaşanmasına neden olacaktır.