Nev’i şahsına münhasır garip bir’adada yaşamak varmış çok şükür.
Eskiden ne güzel hava bedava, elektrik bedava, su bedava şeklinde yaşayıp, yuvarlanıp gidiyorduk.
Büyük demokrasinin yol verdiği çifliklere mandıra düzeninde doluşup, devlet(!) adamlarımızın standart dışı ahbap-çavuş ve de yenge merkezli çifte standartlı bir’ganimet düzeni içerisinde mutluyduk.
Güney’de kümes bırakıp, Kuzey’de villaya konuşlanma ötesi; söz meclisten içeri işe yaramaz bir sürü(!) vatandaşın memur olarak yazılması ve de hakedişi’i çoktan geçip, kabullenme modunda bir psikoloji içerisinde mest’uttuk.
Har vurup harman savurduk taa ki Göç Yasası’nı kapak yaptılar da gencecik akıl küpleri uçaklara doluşup terk-i diyâr ettiler de rahatladık çok şükür.
Kalanlara da ‘sen Rumcu, sen fantazici mumcu, sen solcu, sen düzen’bozucu anarşist, sen ezber’bozucu haylaz entel, dantel, sen Kuzey düşmanı, sen asker kaçkını, sen suçlu ayağa kalk’çı veya sen ölünüzün gocakörü’ cinsinden zihniyetler sayesinde körpeleri memleketten soğuttuk.
Kime dokunsan ‘bin ah’ misâli, ‘çok şükür’den uzak bir’hâlde yaşamaya çalışıyoruz. Lütfen kimse kimseye ot atmasın. Hepimizin bu suç çorbasında tuzu var.
Çok bilmiş hâllerimiz sayesinde gemi karaya oturdu ötesi baltayı taşa vurduk. İnsanoğlu işte, başarızsız olmamız gayet doğal ama bu kadarı da fazla sayın seyirciler.
Eskiler ve de tarih bilim çalışan arkadaşlar bilir; Yazmıştık; Tekrardan zararı yok; ‘Amerika’da seçim vardı. Adaylardan biri felçli ve yürüyemiyor. Günde iki paket sigara içiyor ve boyuna viskiyi götürüyor. Evlilik dışı ilişkilerini Sağır Sultan önceden duymuş. Sık sık metresinin evinde kalıyor ve gayrimeşru çocuğu olduğu söyleniyordu. Kendisiyle parası için evlenen nikâhlı eşi ise tam gaz lezbiyen seks partileri. Olabilir cinsel eğilimidir ancak ona oy verir misiniz? Amerikalılar verdi.
Hem de dört defa seçtiler’. Sonuç mu? Amerika’ya bugünkü Süper Güç tanımlamasını çaktı Franklin Roosevelt. İşte, kimin n’olacağını Allah bilir ya da Allah’ın dediği olur bildik.
Sözde Usta Gözler; “Bundan bir’halt olmaz” dediler ama Doğu Alman kökenli Michael Gross hem olimpiyat şampiyonu, hem de dünya rekortmeni oldu.
Ya adamım Michael Phelps’e ne demeli; Hiperaktivite hastalığı tedavisi ile başlayan sürece sadece bir olimpiyatta sekiz altını kapak yapmış Time Dergisi’ne. Uzaylı Lionel Messi için “gelişimini asla tamamlayamayacak olan bir velet” dediler ya, o da Katalanları uçuruyor yıllardır.
Ya Ekselansları Lance Armstrong’a ne demeli; Kanser beynine kadar ilerlemişti. Yaşama şansı güya(!) yüzde 20’ydi ancak Lance toplamda 7 kez üst üste Fransa Bisiklet Turu’nda şampiyon olarak Fransızların Le Monde’una kapak yaptı.
Tabii arkasına da “Teksas Valisi olacağım” deyince de kafasını kestiler bildik. “Neyim?” değil, “N’olacam?” diye sorgulamalı bu hayatı!
Tarihte başka alanlarda da buna benzer örnekler yok mu? Çok! İşte, “Bundan bir’halt olmaz” diyen önyargılı arkadaşlara duy’rulur.
Sonuç mu? Sonuçta biraz alan testi, biraz laboratuvar testi, çokça da çağdaş spor eğitimi merkezli bireysel, grup ve de takım taktik öncesi teknik eğitim şart.
Haa, giden gider, kalan sağlar bizimdir derseniz o da sizin bileceğiniz iş.
Neyse; Spor dünyamızdaki ‘beyni yok fikri var, aklı yok zikri var, zihni yok dili var’ arkadaşlara selâm olsun..