1. Haberler
  2. Yaşam
  3. Zihnimizdeki Açık Dosyalar

Zihnimizdeki Açık Dosyalar

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Hayat yolculuğumuzda her ilişki bir hikâye başlatır. Kimilerinin bir başlangıcı, gelişmesi ve sağaltıcı bir sonu vardır; kimileri ise ani bir kırılma, silikleşen satırlar ya da hiç yazılmamış bir son paragrafla yarım kalır. Bu tamamlanmamışlık,  enerjiyi bugünden geçmişe çeken açık bir döngü olarak devam eder. Döngü kapanmadıkça, zihnimiz o deneyimi sürekli yeniden işlemeye çalışır; kalbimiz ise alış verişi bitmemiş duyguların yükünü taşır. Yarım kalan hikâyeler ve belirsizlikler hatıraya, egoya, nostaljiye dönüşür.

Tamamlanmamış ilişki, içsel ve dışsal olarak enerji sızıntısı açığa çıkarır ve mevcut kaynaklarımızı görünmezce tüketir. Tekrarlayan iç diyaloglar, “keşke”ler, odaklanma güçlüğü, karar yorgunluğu, sürekli bir hüzün, öfke yahut suçluluk, yeni bağlara karşı kaygı, sosyal kaçınma veya tam tersine onay arayışı, karşılaştırma döngüleri, omuz/boyun gerginliği, mide bölgelerinde kasılma, uyku düzensizlikleri…

Erich Fromm’un “Sevgi bir sanat mıdır?” sorusunu hatırlayalım. Fromm’a göre sevgi, yalnızca bir duygu değil, bir eylem yetisidir; sorumluluk, saygı, ilgi ve bilgiyle örülmüş bir beceri… O hâlde bir ilişkinin yarım kalması, sadece bir karşılaşmanın eksikliği değil, bizde yarıda kesilmiş bir eylem halidir. Kalbimizde bir hareket başlar ve tamamlanmadan durur. Fromm’un deyimiyle bu, insanın en derin varoluşsal ihtiyaçlarından biri olan bağ kurma ihtiyacının askıda kalmasıdır. Ruh, bir tamamlanma arar; fakat yarım kalan bağlar, o tamlığı bir türlü deneyimleyemez.

Carl Jung’a göre her insan, kendi bütünlüğüne doğru bir bireyleşme yolculuğu içindedir. Bu yolculuk, karşılaştığımız her insanla biraz daha derinleşir; çünkü her ilişki, içimizdeki bir yönü yansıtır. Sevdiğimiz kişide kendi ideal benliğimizi, uzaklaştığımız kişide bastırdığımız gölgeleri görürüz. Jung’un gölge kavramı, özellikle yarım kalan ilişkilerde yoğun şekilde ortaya çıkar. Belki de tamamlanamayan sadece ilişki değil, o kişiyle aynaladığımız kendi iç parçamızdır. Ayrılıkların içimizde iz bırakmasının sebebi, onların dış dünyadan çok iç dünyamıza temas etmesidir.

Bazı insanlar içimizde şefkatli bir boşluk bırakır, bazılarıysa keskin bir suskunluk. Ama hepsi, ruhun dilini konuşur. İçsel sessizliklerimizde, derin düşüncelerde, bir şarkı sözünde ya da rüyalarımızda yeniden görünürler. Ve biz fark etmeden o ilişkilerle konuşmaya devam ederiz. Kiminden özür dileriz, kimine teşekkür ederiz. Bazen sadece bakarız sessizce, içimizdeki eksik parçaya.

Hiçbir şey tamamen kaybolmaz; yalnızca dönüşür. Bir ilişki sonlansa bile, onun ruhsal izi bizimle kalır. Ve belki de bütün mesele, bu izleri içimizde nereye yerleştirdiğimizdir. Yarım kalanlar, yalnızca içsel mekânlarımızda yer açmamızı bekler. Bazen bir gölge, bazen bir ışık olarak… Ama her zaman bizi kendimize biraz daha yaklaştırarak.

Yarım kalan ilişkiler, satır aralarında iç sesimizi fısıldayan hayaletler gibidir. Onları yok saymak yerine, hikâyeyi tamamlayacak son cümleyi ya da tek kelimelik bir “hoşça kal”ı kendimiz için yazabiliriz. Çünkü kalbin de zihnin de hafızası, kapanış törenlerini hak eder. Döngüyü kapatmak, geçmişi silmek değil; ona, hak ettiği anlamlı noktayı koymaktır. Nokta konduğunda enerji bugüne geri döner, yarım kalmışlık bütünlenir ve biz yaşam yolculuğumuzun sıradaki sayfasına hafiflemiş adımlarla yürürüz.

Yeni bir sayfa için… Hoşça kal…

 

Zihnimizdeki Açık Dosyalar
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin
Bize Katılın